Teknolojik gelişme ve verimlilik politikası
Teknolojik dönüşüm emek verimliliğini arttırmaktadır. Bu durum toplumsal ilişkilere de yansıyor ve böylece iş ilişkileri de yeni bir kurgu gerektirmektedir.
Teknolojik gelişme ve verimlilik politikası
Dünya Bankasının son raporunun adı; Dünya Bankası 2019 Kalkınma Raporu. Raporun ana teması, “İş’in Geleceği”. Teknolojik yenilikler artarak ilerliyor, iş yaşamı durmaksızın yenileniyor, makineler sürekli insan emeğinin yerini alıyor. Teknolojik gelişmelerle birlikte toplumsal ilişkiler de dönüşüme uğramaktadır. İş yaşamı da bu gelişmelere uyum göstermek zorundadır. Teknolojik dönüşüm emek verimliliğini arttırmaktadır. Bu durum toplumsal ilişkilere de yansıyor ve böylece iş ilişkileri de yeni bir kurgu gerektirmektedir. Bu saptamalar nesnel gerçekliklerdir. Bu noktadan başlayarak, nasıl bir teknoloji ve verimlilik politikası oluşturmalıyız, sorusuna ağırlık verilmelidir.
Bir yanda nesnel-küresel gerçeklikler var, bir yandan da ülkelerin özel koşulları. Örneğin, Türkiye’de işsizlik hep yüksek düzeylerde, teknolojinin gereklerine uyulup, hep yeni ve son teknolojiler transfer edilecekse, o zaman, mevcut işsiz sayımız daha da artacaktır. Yeni teknolojiler; “verimlilik yasası” gereğince, emeğin üretkenliğini arttıracak, birim iş gücü başına düşen sermaye birikimi, birim iş gücü başına düşen üretimi, yani emek verimliliğini arttıracaktır. Y= f(K,L); den, Y/L=f(K/L) olur ve emek üretkenliği sermaye yoğunluğu ile artar.
Emek verimliliği arttıkça da emeğin yerini makine ve donanımda içselleşen teknoloji alacaktır. Sonuçta, toplumsal düzeyde işsizlik oranları artacak ve sosyal sorunlarımız ağırlaşacaktır. Elbette her teknolojik gelişme “iş gücü azalttığı gibi, yeni istihdam da sağlayabilir.” Burada net etki önemlidir, teknolojinin kazandırdığı ve kaybettirdiği istihdamın sektörlere göre analizi yapılmalı ve sektörel gelişme politikaları da buna göre belirlenmelidir.
İktisat teorisinde, “ölçeğe göre verimler” yasası bu sorunun yanıtını kısmen de olsa verebilmektedir. Ölçeğe göre azalan verimlerin saptandığı sektörlerde yeni istihdam gerekmez. Aşağıdaki çalışmada imalat sanayinin sektörleri bu açıdan analiz edilmiştir. (Saraçoğlu, B., & Suiçmez, H., (2006), Türkiye İmalat Sanayiinde Verimlilik, Teknolojik Gelişme, Yapısal Özellikler ve 2001 Krizi Sonrası Reel Değişimler (1980-2005), Milli Prodüktivite Merkezi, Ankara.)
Teknolojik gelişmeyle birlikte verimlilik politikası da ülkenin istihdam, büyüme ve gelişme politikalarını belirleme de son derece önemlidir. Nasıl bir verimlilik politikası? Statik, yani durağan, istihdam yaratmayan bir üretkenlik artışı mı, yoksa dinamik, yani tüm değişkenlerin; verimliliğin, üretimin, ücretin, ihracatın, istihdamın hep birlikte arttığı gerçek anlamda “toplumsal kalkınmaya” hizmet edici bir verimlilik politikası mı? Elbette bizim gibi ülkeler için zorunlu olan ikinci tip bir uygulamadır. Bu, öncelikle istihdam yaratan, teknoloji oluşturan ve geliştiren, kalkınmacı bir “büyüme” modeli gerektirir. Yine bu yaklaşım her durumda çalışan kesimin sosyal güvencelerinin korunup geliştirilmesini gerektirir.
Küresel iş gücü piyasalarında “parçalanma ve “enformelleşme” eğilimleri yaygındır. Bunun başlıca nedenleri; sermayenin heterojen yapıları, sistemin özünde var olan eşitsiz gelişme eğilimi, asimetrik bilgi ve güç dağılımı gibi durumlardır. Elbette bu yapısal durumlar kısa sürede aşılamaz, ancak kapsamlı “iş düzenlemeleri” ile temelli olmasa da önemli adımlar atılabilir. Uluslararası Çalışma Örgütünün (ILO) ısrarla yürüttüğü “insan onuruna yakışır iş” çağrılarına gerçekten kulak verip, gerekli çalışmaların yapılması yerinde olacaktır. Emeğin milli gelirden aldığı payın artmasına yönelik çabalar da “dinamik bir verimlilik politikasının” temel dayanaklarından biri olacaktır. (Dr. Halit Suiçmez, Verimlilik Ekonomisi ve Politika Arayışları, Verimlilik Dergisi, 2013, Sayı 4) Teknolojik gelişmelerin orta ve uzun dönemde emeğin üretkenliğini artıracağı bilinmektedir. Emek yoğun ve teknoloji yoğun sektörlerde hangi tip “verimlilik politikalarının” uygulanacağı ise kapsamlı bir “sektör-ölçek-verim” bağlantısı çözümlemesi gerektirmekte, diğer yandan da makro anlamda, istihdam-büyüme ve bölüşüm dengelerinin gözetilmesini de zorunlu kılmaktadır.
İktisat insan içindir. İnsani gelişmeyi merkeze alan yaklaşımların toplumsal gelişmeyi de hızlandıracağı açıktır. Sevgiyle ve üretkenlikle kalın.
Dr. Halit SUİÇMEZ/ 23 Eylül 2018